Haber7-ÖZEL
Haber7 Güvenlik Analisti Eray Güçlüer, Milli Eğitim Bakanlığı’nın geçtiğimiz günlerde tanıtımını yaptığı ve 10 yıllık bir çalışmanın ürünü olduğunu belirttiği Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli isimli yeni müfredat taslağı, öğretmenlik meslek kanunu ve atanamayan öğretmenler sorununa ilişkin dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Milli Eğitim konusundaki sorunların politize edilmeden siyaset üstü bakış açısıyla çözülmeye çalışılmasının çok önemli olduğunu vurgulayan Eray Güçlüer, bu sorunlardan birinin de toplumda ‘atanamayan öğretmenler’ diye bilinen öğretmen atamalarına ilişkin de çözüm önerilerini sıraladı.
EĞİTİMİN DEĞERLER KISMI İHMAL EDİLDİĞİ İÇİN BİLGİLİ CAHİLLER ORTAYA ÇIKTI
Değerlerin göz ardı edilmesi nedeniyle bilgili cahillerin ortaya çıktığını söyleyen Güçlüer, “Eğitim bireylerinin yeteneklerini potansiyellerini ortaya çıkarmalarını topluma faydalı bireyler olmalarını ve yaşamlarını daha iyi bir şekilde sürdürebilmelerini sağlar. Sonuçta eğitimin, bilgilerin edinilmesini içeren öğretim boyutu ve bireyde değerlere uygun davranış değişiklikleri oluşturmayı amaçlayan ve psikososyal boyutu olmak üzere birkaç boyutu olduğunu söyleyebiliriz. Biz de bugüne kadar genellikle eğitim hep bilgi edinme odaklı olduğu için işin değerler boyutu çoğunlukla göz ardı edilirdi. O yüzden bilgili cahiller diyebileceğimiz kişiler maalesef ortaya çıktı. Hani derler ya, ‘Mey biter saki kalır, her renk solar haki kalır, diploma insanın cehlini alsa da hamurunda varsa eşeklik, baki kalır’ sözü de aslında tam olarak bu durumu anlatmaktadır.” diye konuştu.
DEĞERLERE SAHİP OLAN TOPLUMLARDA İYİ SİSTEMLER KURULUR
Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ve öğretmenlik meslek kanununun öneminden bahseden Eray Güçlüer, şunları söyledi:
“Değerleri bir olarak sıfırları da bilgi olarak kabul edin. Sıfırlar ancak bir varsa ve birin sağındaysa anlamlı olur. Değerlere sahip olan bireyler eğer toplumda artarsa mevcudiyetleri artarsa en iyi sistemler de kurulur.
Milli Eğitim Bakanlığımızın kapsamlı olarak yaptığı çok önemli iki çalışma yakında uygulamaya konacak. Birincisi Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, diğeri ise öğretmenlik meslek kanunu. Tabii bunun yanında Milli Eğitim Akademisi’nin kurulması, değerlere odaklı eğitim sistemlerinin projelerinin hayata geçirilmesi yine çok çok önemli bazı gelişmeler diye ifade edebiliriz.”
ATANAMAYAN ÖĞRETMEN SORUNUNUN TEMELİ ARZ TALEP DENGESİZLİĞİDİR
Milli Eğitim konusundaki sorunların politize edilmeden siyaset üstü bakış açısıyla çözülmeye çalışılmasının çok önemli olduğunu vurgulayan Eray Güçlüer, bu sorunlardan birinin de toplumda ‘atanamayan öğretmenler’ diye bilinen öğretmen atamalarına ilişkin konuştu. Artan talep nedeniyle giderek çoğalan öğretmenlik başvurularının artık Türkiye için kronik bir sorun haline dönüşmeye başladığını söyleyen Güçlüer, sorunun çözümüne ilişkin önerilerini açıkladı.
Güçlüer, atanamayan öğretmenler olarak da bilinen sorunun en temelinde bir arz talep dengesizliğinin yattığını belirterek “Türkiye’deki eğitim fakülteleriyle, öğretmenlik yapabilme hakkına sahip diğer fakültelere her yıl yaklaşık yirmi iki branşta toplam 122 bin öğrenci alınmaktadır. Buna karşın Milli Eğitim Bakanlığı’nın ihtiyacı olan yıllık 35 bin öğretmen alımı yapılmakta. Son 22 yılda ise Milli Eğitim Bakanlığınca toplam 824 bin öğretmen adayının alınması ve ataması yapılmıştır. Şimdi diyorlar ki yıllık bunun ikisini birbirinden çıkarırsanız yaklaşık 90 binden fazla aday her yıl öğretmen olamıyor. Milli Eğitim Bakanlığı öğretmen olarak bu açıktaki yani 90 bin civarındaki insanı öğretmen olarak atasın. Ama bu nasıl olacak? Bunu nasıl bir mantıkla çözülecek?” ifadelerini kullandı.
ATANAMAYAN ÖĞRETMEN KONUSUNUN ÇÖZÜMÜNE ÖNERİ
Sorunun çözümüne ilişkin öneride bulunan Güçlüer, YÖK’ün eğitim fakültelerindeki kontenjanlarının güncellemesi gerektiğini belirtti.
Güçlüer Konuya ilişkin şu sözleri sarf etti;
Bir kere ihtiyaç olmadığı O halde bu kadar çok kontenjan açılmasının YÖK tarafından kısıtlanması kontenjanların ihtiyaca göre özellikle öğretmenlik üniversitelerdeki öğretmenlik yapılmasını sağlayacak fakültelerin kontenjanlarının güncellenmesi çok önemlidir. Bir kere ilk olarak buradan başlanması gerekiyor.
122 bin kişinin doğrudan sanki öğretmenmiş gibi veya öğretmenlik yapabileceklermiş gibi düşünülmesi de yine önemli bir algı yanılsamasıdır. Çünkü eğitim fakülteleriyle, öğretmen adayı yetiştiren diğer fakülte mezunu diplomalarında öğretmen unvanı yoktur. Yazmamaktadır. Şimdi iletişim fakültelerinden mezun olanlar nasıl gazeteci unvanı yazmıyorsa eğitim fakültelerinden mezun olanlarından da öğretmen yazmıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı aslında bütün bu adaylar içerisinden doğal olarak ihtiyacı olan miktarda en nitelikli, en çalışkanı ve en donanımlı olanları öğretmen olarak almak ister. Tam da bu noktada bir şekilde üniversiteyi bitiren bireyle çalışarak emek vererek kendisini yetiştiren adayların birbirinden ayrılması gerekiyor. O yüzden sınavla mülakatla bu ayrımın yapılması zaruridir.