Yeşiller ve Sol Gelecek (Yeşil Sol) Partisi Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, İsrail ve Filistin arasında süren çatışmalara ilişkin, “Eşit, özgür ve demokratik bir yaşamın mümkün olduğuna inanan ve bunun mücadelesini veren bizler, Filistin halkının yıllardır sürdürmüş olduğu eşit, özgür yaşam mücadelesini ve direnişini sonuna kadar destekliyoruz… Filistin halkının direnişi meşrudur. Bugün ortaya çıkan savaşın kendisi İsrail devletinin yürüttüğü savaş ve işgal politikalarından bağımsız değildir” dedi. Kılıçgün Uçar, yeni anayasa tartışmaları üzerine ise, “Erdoğan’ın, ülkede demokrasi ve özgürlükler gelişsin diye yeni bir anayasayı gündeme getirmediğini hepimiz biliyoruz. Belli ki yeniden seçilebilmek için yeni anayasa bahanesiyle yeni bir zemin kurmaya çalışıyor” değerlendirmesini yaptı.
Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü Çiğdem Kılıçgün Uçar, TBMM Grup Toplantısı’nda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. ANKA’nın aktardığına göre ekonomik sorunlara dikkat çeken Kılıçgün Uçar, “Biz en azından asgari ücretin yoksulluk sınırı baz alınarak belirlenmesi gerektiğini savunuyoruz. Bu konuda hem kanun teklifi hem de araştırma önergesi verdik. Ancak her zaman olduğu gibi AKP, MHP oylarıyla reddedildi. En düşük emekli maaşı da asgari ücret seviyesinde olmalıdır ki bu da bugünkü hesaplamayla 22 bin TL’ye denk gelmektedir” dedi.
Çiğdem Kılıçgün Uçar’ın konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
NE YAZIK Kİ HER MÜCADELE ÖZGÜRLÜK GETİRMİYOR: “7 Ekim tarihinden itibaren aslında günlerdir İsrail devletinin işgal ve şiddetinin sebep olduğu bir savaşa tanıklık ediyor bütün dünya. Eşit, özgür ve demokratik bir yaşamın mümkün olduğuna inanan ve bunun mücadelesini veren bizler Filistin halkının yıllardır sürdürmüş olduğu eşit, özgür yaşam mücadelesini ve direnişini sonuna kadar destekliyoruz. Bir halkın işgale karşı direnişi ne kadar meşru ve gerekli ise bununla ilgili olarak yürütülecek mücadelenin yönetiminin de önemli olduğunu vurgulamak isteriz. Çünkü ne yazık ki her mücadele özgürlük getirmiyor. Tarih bunun örnekleriyle dolu.
DİRENİŞ SAVUNUSU AÇISINDAN MEŞRU GÖRMÜYORUZ: Filistin halkının direnişi meşrudur. Bugün ortaya çıkan savaşın kendisi İsrail devletinin yürüttüğü savaş ve işgal politikalarından bağımsız değildir. Bu savaşta tekrar karşımıza çıkan esirlere ve kadınlara dönük olan uygulanan şiddeti ve teşhiri kabul edilebilir bulmadığımızı ve direniş savunusu açısından da meşru görmediğimizi ifade etmek isterim. Bugün yaşananlar elbette ki sadece bugüne ait meseleler değil. Haliyle bugün söyleyeceğimiz her sözün, alacağımız her tutumun gelecek açısından onurlu, adil ve demokratik bir yaşama elbette hizmet etmesi gerekiyor.
ORTADA SİVİLLER VE ONLARIN ÜZERİNDEN YÜRÜTÜLEN BİR SAVAŞ VAR: Savaş hukukunu aşan ve direkt sivilleri hedef alan bir savaş yürütülüyor. Sivillerin canice katledildiği bir durum var. Yapılacak ilk şey bunun acil olarak durdurulması gerektiğidir. Çünkü ortada siviller ve onlar üzerinden yürütülen bir savaş var. Ortadoğu’da ulus devleti siyasetin, halkları düşmanlaştıran politikaları bir an önce son bulmalıdır. İsrail, savaşı derinleştiren adımlarından vazgeçmeli, tüm yaşam alanlarını hedef haline getiren bombalamaları durdurmalı ve hepsinin temel gerekçesi olan işgal politikalarından vazgeçmelidir.
10 EKİM MİTİNGİNDE BÜTÜN ARAMA NOKTALARI KALDIRILDI: Göz göre göre gelen bir katliamdan söz ediyoruz. Saldırıya ilişkin onlarca istihbarat olmasına rağmen emniyetin elinde bütün bilgiler olmasına karşın hiçbir önlem alınmayan bir katliamla karşı karşıyayız. 10 Ekim iddianamesine yansıyan skandallar, göz göre göre, bile bile katliama yol verildiğini bize gösteriyor. Bunun kayıtları, belgeleri ortada. Benzer mitinglerde alınan sıkı önlemlere rağmen 10 Ekim mitinginde bütün arama noktaları kaldırıldı ve IŞİD’li iki canlı bomba ellerini kollarını sallayarak alana girmiş oldular.
CANLI BOMBA EMRİNİ VERENİN TAHLİYE EDİLDİĞİ ORTAYA ÇIKTI: Aradan geçen zamanda katliamda ihmali olanlar delilleri gizleyenler, tek bir kamu görevlisi dahi yargılanmadı, görevden alınmadı, sorumluluğu olan tek bir bakan bile istifa etmedi. Aksine yapılan duruşmada IŞİD canlı bomba emrini verenin tahliye edildiği ortaya çıktı. Ülke tarihinin en kanlı katliamı olarak anılan 10 Ekim Katliamı davasında 8 yıldır süren adalet mücadelesi bugün saray yargısının gerçek failleri koruyan, saklayan ve bir an önce dosyayı kapatmak isteyen tavrı yüzünden bir ilerleme kaydedilememiştir. Ankara Gar Katliamı dosyası IŞİD’in Türkiye’de ne kadar kolay örgütlenebildiğini, bu tarz katliamları nasıl kolay bir şekilde gerçekleştirebildiğini çok açık ortaya koymuştur. Bugün hala IŞİD, ÖSO ve benzeri gruplar Türkiye’de nasıl korunup kollandığına hatta kaçakçılıktan silah ticaretine kadar her türlü suçu Türkiye yapılanmalarında çok rahatlıkla gerçekleştirdiklerine ve buna rağmen serbest bıraktıklarına ilişkin haberler önümüze düşmeye devam ediyor.
SİZ SAF KÜRT DÜŞMANISINIZ: Barış ve huzur olmalı diyor AKP, MHP iktidarı. İyi de bu barış ve huzur niye bize tekabül etmiyor, niye buraya dokunmuyor? Bunu isteyenler neden en ağır şekilde şiddete ve cezaya maruz kalıyor? Sadece barış, adalet dediği için insanlar neden bu kadar baskı altında, hukuk neden bu kadar devre dışı kalıyor? Son bir haftada 500’e yakın gözaltı var. Torba kanun misali her kurumu kriminalize edip gözdağı propaganda yapmaya devam ediyorlar. Özellikle il ve ilçe binalarımızı basarak zoraki bağlantılar kurmaya çalışıyorlar. Demek ki neymiş siz saf bir Kürt düşmanısınız, Kürt düşmanlığı sizin tek politikanız. En son İzmir’de gözaltına alınan ve tutuklanan il eş başkanlarımız sevgili Berna Çelik ve Çınar Altan ve Buca ilçe başkanımız Nihat Türk’ün emniyette çıkarken göstermek oldukları direniş, baş eğmeyişleri bundan sonraki mücadelemizin ana hattı olmaya devam edecek.
86 MİLYONLUK NÜFUSUN SADECE 2 MİLYONU RAHAT YAŞAYABİLİYOR: Ekonomi, yine son günlerdeki en özel gündemi enflasyon ve zamlar. Özellikle seçim sonrası her gün yeni bir zamla uyanmaya devam ediyoruz. Niye? Saray yandaşlarının saltanatı sürsün diye. Türkiye’de bir avuç yandaş zenginleşirken milyonlar sefalet ve açlık içerisinde yaşamaya mahkum edilmiş durumda. İnsanların büyük bir kısmı en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamaz noktaya gelmiş durumda. Yapılan araştırmalara göre Türkiye’de 56 milyon insan açlıkla; 28 milyon insan ise yoksullukla mücadele etmek zorunda bırakılmıştır. Yani 86 milyonluk nüfusun içinde sadece 2 milyon insan rahat yaşayabilmektedir. 84 milyon insan ise açlık ve yoksulluk içerisinde yaşam mücadelesi vermeye devam etmektedir.
EMEKLİLERE DAYATILAN BU SEFALET ÜCRETİNİ KABUL ETMİYORUZ: Biz en azından asgari ücretin yoksulluk sınırı baz alınarak belirlenmesi gerektiğini savunuyoruz. Bu konuda hem kanun teklifi hem de araştırma önergesi verdik. Ancak her zaman olduğu gibi AKP, MHP oylarıyla reddedildi. En düşük emekli maaşı da asgari ücret seviyesinde olmalıdır ki bu da bugünkü hesaplamayla 22 bin TL’ye denk gelmektedir. Taban aylıklar iyileştirilemeden, aylık hesaplama sistemleri değiştirilmeden yüzdelik zamlarla emeklilerin refahını artırmak elbette ki mümkün değildir. Bu vesile ile ülkenin dört bir yanında yaşayan emeklilere dayatılan bu sefalet ücretini kabul etmiyoruz. Mücadeleleri mücadelemizdir. Emekliler başta olmak üzere iktidar tarafından sefalete mahkûm edilmiş bütün yurttaşlarımızı selamlıyor, haklarını almaları için elimizden gelen her türlü çabayı göstereceğimizi de buradan yeniden ifade ediyoruz.
YENİDEN SEÇİLEBİLMEK İÇİN YENİ ANAYASA ZEMİNİ KURMAYA ÇALIŞIYOR: Erdoğan’ın, ülkede demokrasi ve özgürlükler gelişsin diye yeni bir anayasayı gündeme getirmediğini hepimiz biliyoruz. Belli ki yeniden seçilebilmek için yeni anayasa bahanesiyle yeni bir zemin kurmaya çalışıyor. Elbette ki bu ülkenin gerçekten demokratik, sivil bir anayasaya ihtiyacı var. Kimse bu toplumsal ihtiyacı görmezden gelemez, ancak hiç kimsenin toplumun yeni anayasa talebini kendi çıkarları için harcamaya ve seçim malzemesi yapmaya da hakkı yok.” (HABER MERKEZİ)