CEYDA ULUKAYA / İstanbul – Türkiye’nin profili ise bu ortalamanın çok daha altında: Kadınların temsili yerelde yüzde 11, parlamentoda ise yüzde 20 seviyesinde. Peki bunun arkasında ne tür sebepler yatıyor? Kadınlar siyasette hangi engellerle karşılıyor, onları siyasette daha fazla temsil edilmekten alıkoyan ne? Bu sorulara yanıt bulmak üzere Birleşmiş Milletler Kadın Birimi (UN Women) ve Yeryüzü Kalkınma Kooperatifi iş birliği ile hazırlanan “Türkiye’de Siyasette Kadınlara Yönelik Şiddet Araştırması”, yeni bir kavram olan “siyasette kadına yönelik şiddet”i gündeme getiriyor.
Araştırma, aktif olarak parlamento ve yerel yönetimlerde yer alan veya almış kadınların yanı sıra siyaset ve kadınlara yönelik şiddet alanıyla ilgili kamu kurumlarından temsilciler, sivil toplum kuruluşları, siyasi partilerin kadın ve gençlik yapılanmalarından katılımcılarla yapılan görüşmelere dayanıyor. Saha çalışması geçtiğimiz yıl yürütülen araştırma, çoğunluğu Ankara’dan olmak üzere, Adana, Antalya, Diyarbakır, Kars, Trabzon, Muğla, İzmir, Tunceli, Elâzığ, Kütahya ve Konya illerini kapsıyor.
Partiler üstü bir mesele
Araştırma, bulgular ışığında öncelikli ihtiyaç ve önerilere yer veriyor. Türkiye’de “siyasette kadına yönelik şiddet” kavramını doğrudan ele alan bir yasal düzenleme bulunmadığına işaret eden çalışma, söz konusu şiddetin önlenmesi, izlenmesi ve kadınların korunmasına ilişkin mekanizmaların Siyasi Partiler Kanunu’nda tanınmasına olan acil ihtiyacın altını çiziyor. Bunun yanı sıra hem parti içi hem de partiler üstü güçlü bir kadın dayanışmasının oluşturulması ve siyasette kadına yönelik şiddetin partiler üstü bir mesele kabul edilip şiddete karşı açık bir tavır alınması öneriliyor.
Caydırıcı kontrol yöntemleri
Kadınların siyasette maruz bırakıldıkları şiddet türlerini psikolojik, ekonomik, cinsel ve fiziksel olmak üzere dört grupta tanımlayan araştırma, şiddet eylemlerini de adaylık süreci, seçim kampanyası süreci ve seçim sonrası olmak üzere üç farklı zaman dilimi içerisinde inceliyor. Buna göre; adaylık sürecinde kadınlar, başta aile üyelerinin “kirli”, “erkek işi” olarak algıladıkları siyaset alanından uzak tutulmak üzere caydırıcı kontrol yöntemleriyle karşılaşıyor. 15 yılı aşkın yerel siyaset deneyimi olan bir katılımcı bunu şöyle aktarıyor:
“Kadını böyle siyasetin dışında tutan, güya kadını dışarda tutarak kendince koruyan. (…) Çünkü ‘kirli’ siyasetten koruyan. Hâlbuki erkekler bu işin içinde her zaman. Yani o kirlilik yaratılıyorsa da onlar tarafından yaratılıyor”.
Yüksek beklentiler
Adaylık sürecinde, birçok erkeğin kolaylıkla kendini kabul ettirdiğini, buna rağmen kadınların çok daha donanımlı olma baskısı yaşadığını ise milletvekilliği adaylığından geçen bir katılımcı şöyle anlatıyor:
“Seçilirken hani kadın olunca, ‘Aaa kaç üniversite bitirmiş?’, ‘Meslek hayatında ne yapmış, ata binmeyi biliyor mu? Keman da çalıyor mu?’ Sanki mecliste piyano çalacaksın her gün, keman çalacaksın! Böyle bir şey yok. Kadınlarda aranan vasıflar, erkeklerde aranan vasıflarla aynı değil siyasette”.
‘Evde çorba bile yapmıyorsun’
Seçim kampanyası döneminde ise kentin muhafazakar bir bölgesinde ilk kadın muhtar olan katılımcı, eşi ve eşinin ailesinin toplumsal cinsiyet rollerine dair talepleriyle ilgili şunları anlatıyor:
“Seçim zamanı sürekli dışarıda koşturuyorum. Çünkü o ara okulda çalışıyorum. Akşam saat 6’da eve geliyorum, 6’dan sonra broşür dağıtmaya çalışıyorum… Sonra ailesi diyor ki ‘Bak sizin aile düzeniniz bozuluyor böyle’. İşte, o arada eşim diyor ki ‘Çorba bile yapmıyorsun, çamaşırları yıkadın mı?’ Normalde bunlar hiç konuşulmaz yani bizim evimizde… Yıldırma politikası yani…’
‘Çalışmayı kadınlar yapıyor’
Uzun yıllar seçim çalışmalarında yer alan bir katılımcı ise parti içinde kadın emeğinin görünmezliğini şöyle anlatıyor:
“…Kadın olmadan kapıyı çalamazsın çünkü seçim çalışmalarında iki kişi, iki kişi olur ve bir kadın olmadan o erkeği gönderemezsin… Kapıyı çalacak olan kadındır. ‘Merhaba’ diyecek olan
kadındır. Derdini anlatacak olan kadındır… Maalesef çalışmayı kadınlar yapıyor, üst seviyelerde, makam sahipliğinde veya yöneticilik konumlarında, belediye başkanlıklarında (erkekler var)…”
‘Kadın olarak sus’
Seçim sonrası süreçte ise kadınlar, dikkate alınmama, söylediklerinin değersizleştirilmesi ve küçümsenmeyi oldukça yaygın eylemler olarak tanımlıyor. Birçok milletvekili, mecliste “kadın olarak sus” cümlesini çok sık duyduğunu dile getiriyor:
“’Kadınsın sus’, bu kadar yani… Sana (alan) açtığımız kadar siyaset yap. Çünkü o makbul görürse, onun açtığı
kadar, onun izin verdiği kadar… Yani öyle bir şey var toplumsal olarak, siyasette de bu var…”
‘Estetik yaptır’
Bir başka katılımcı, kendisine yöneltilen hakaretlerde bedenine vurgu yapıldığını anlatıyor:
“…Onların (erkeklerin) fiziğiyle ilgili hiç yorum yaptıklarını görmedim ama bize işte hele çirkine bak, ne kadar da çirkin, hele saçına bak, hele bi ceketine bak, yav vallahi bunlar çirkinlik yarışmasından çıkmış, yüzünde hiç nur yok… Estetik yap, bilmem ne. Kadınlara bunları yazıyorlar mesela, bizle fikri tartışma yapmıyor… Erkeğe demiyor mesela, ya şunun tipine bak ya, ne kadar çirkin ya da kıyafetine bak demiyor… Ona politik cevap veriyor. Sana senin fiziğin üzerinden cevap veriyor.”
HAZIRLAYAN: PINAR AKTAŞ [email protected]